12 Ocak 2018 Cuma

Yeni yıl, yeni hedefler...

Uzun zaman olmuş yazmayalı, hatta itiraf etmeliyim ki blogum olduğunu dahi unutmuşum. Bu yıl hedeflerimin başında haftada bir yeni yazı yayınlamak olsun😊

Aslında bloga yazamamış olsam da liseden bu zamana kadar yazdığım deneme defterimi hiç bırakmamıştım. Bir gün kitap olarak yayınlamak umuduyla hep yazdım. Kimbilir yol olur, bir umut olur yayınlanma şansı olur derken artık her şeyin elektronik ortamda varolduğu sanal dünyada yazmakta   benzer duyguları yaşatmıyor değil.
Bu sefer ara vermemek sözüyle yeniden merhaba...


11 Kasım 2015 Çarşamba

Hayaller.. Hayatlar..

Son birkaç gündür, yıllar önce aldığım ama kitaplığımın rafında bugün okumam için beni beklemiş olan bir kitabı okuyorum. Etkili İnsanların Yedi Alışkanlığı. Nlp, bilinçaltı, duygusal zeka ve başarı üzerine birçok kitabı okurken bu kitabın dikkatimi çekmesi, sanırım bu bilgilere hazır olduğumun bir göstergesiydi ya da belki de algıda seçicilik.

Bazen kendi kendime soruyorum. Uyanmak neden bu kadar zaman aldı? Kendi kendimi keşfetmek neden bu kadar uzun sürdü? Hala tam keşfedebilmiş değilim ama olsun. Şu ana kadarki tüm yaşanmışlıklar beni bu ana getirdi. Fakat şu anki aklım o zaman olsaydı üniversitede  kesinlikle ya psikoloji ya da tıp okurdum :) Doğrusu tıp okumak hep hayalimdi ama nasıl olduğunu anlamadığım bir şekilde sınıfın en başarılı öğrencisi olan ben meslek lisesine gittim. Hatırladığım tek şey tek hayal önce ekmek sahibi ol kızım sözüydü. Sonra tıp hayalim hala devam etmişti ama  lise son sınıfta yökün meslek liseleri diğer branşları seçemez kuralıyla bu hayal tamamen yıkılmıştı. Hayatımızı genellikle içinde yaşadığımız toplumun ve kültürün kuralları yönlendiriyor. Hatta anne ve babamızın geçmiş kötü deneyimlerini yaşamamız için onların yönlendirdiği bir hayat karşımıza çıkıyor. Yani bir işe bir duruma potansiyeliniz varsa bu ortaya çıkmasına izin verilmeden başka yollara yönlendiriliyoruz.

Sanırım benim gibi birçok insanında kendini içine yolculuğunun geç kalması bu nedenle. Toplumsal hataların bir ders gibi öğretilip daha sonra burası öcü diyip farklı bir alana yönlendirilmeye çalışması. Hatta kendi ilkelerimizi yaratamadan başkalarının ilkelerine başkalarına da bağımlı olarak yaşamamız bu nedenle. Ben hala bağımlı yada bağımsız yaşamaktan hangisinin iyi hangisinin kötü olduğuna karar veremiyorum. Ama farkettiğim ve eksikliği hissedip tamamlamam gereken birşey olduğunu anladım bu kitabı okuduğumda kendi ilkerime bağlılık. Yıllardır çok kez üstünü ezip geçmişim ve akabinde başıma gelenlerin hep bu ilkelere bağlı kalmamamdan kaynaklı olduğunu gördüm son günlerde. İşe, sevgiliye, aileye bağımlılık geliştirmişim ve onların kararlarını kendi kararlarım gibi kullanmaya başlamışken uyandım. Evet nihayet uyandım. Bir düşünün bakalım siz nelere bağımlısınız?

25 Ekim 2015 Pazar

Başarı ya da başarısızlık yorum farkıdır: Eski bir Çin hikayesi

Bir zamanlar bir köyde bir yaşlı adam varmış. Çok fakir. Ama kral bile onu kıskanırmış. Öyle dillere destan bir beyaz atı varmış ki. Kral at için ihtiyara nerdeyse hazinesinin tamamını teklif etmiş ama adam satmaya yanaşmamış.
"Bu at, bir at değil benim için. Bir dost. İnsan dostunu satar mı" dermiş hep.
Bir sabah kalkmışlar ki, at yok.
Köylü ihtiyarın başına toplanmış.
"Seni ihtiyar bunak.. Bu atı sana bırakmayacakları, çalacakları belliydi. Krala satsaydın, ömrünün sonuna kadar beyler gibi yaşardın. Şimdi ne paran var, ne de atın" demişler.
İhtiyar "Karar vermek için acele etmeyin" demiş. Sadece 'At kayıp' deyin. Çünkü gerçek bu. Ondan ötesi sizin yorumunuz ve verdiğiniz karar. Atımın kaybolması, bir talihsizlik mi, yoksa bir şans mı, bunu henüz bilmiyoruz. Çünkü bu olay henüz bir başlangıç. Arkasının nasıl geleceğini kimse bilemez."
Köylüler ihtiyar bunağa kahkahalarla gülmüşler.
Ama aradan 15 gün geçmeden, at bir gece ansızın dönmüş. Meğer çalınmamış, dağlara gitmiş kendi kendine.. Dönerken de, vadideki 12 vahşi atı peşine takıp getirmiş.
Köylüler, ihtiyar adamın etrafına toplanıp özür dilemişler.
"Babalık" demişler. "Sen haklı çıktın.. Atının kaybolması bir talihsizlik değil adeta bir devlet kuşu oldu senin için.. Şimdi bir at sürün var."
"Karar vermek için gene acele ediyorsunuz" demiş ihtiyar. Sadece atın geri döndüğünü söyleyin. Bilinen gerçek sadece bu. Ondan ötesinin ne getireceğini henüz bilmiyoruz. Bu daha başlangıç.. Birinci cümlenin birinci kelimesini okur okumaz kitap hakkında nasıl fikir yürütebilirsiniz?." Köylüler bu defa ihtiyarla dalga geçmemişler açıktan ama, içlerinden "Bu herif sahiden gerzek" diye geçirmişler.
Bir hafta geçmeden, vahşi atları terbiye etmeye çalışan ihtiyarın tek oğlu attan düşmüş ve ayağını kırmış. Evin geçimini temin eden oğul şimdi uzun zaman yatakta kalacakmış.
Köylüler gene gelmişler ihtiyara.
"Bir kez daha haklı çıktın" demişler. "Bu atlar yüzünden tek oğlun bacağını uzun süre kullanamayacak. Oysa sana bakacak başkası da yok. Şimdi eskisinden daha fakir, daha zavallı olacaksın" demişler.
İhtiyar "Siz erken karar verme hastalığına tutulmuşsunuz" diye cevap vermiş. "O kadar acele etmeyin. Oğlum bacağını kırdı. Gerçek bu.. Ötesi sizin verdiğiniz karar. Ama acaba ne kadar doğru.. Hayat böyle küçük parçalar halinde gelir ve ondan sonra neler olacağı size asla bildirilmez.." Birkaç hafta sonra, düşmanlar kat kat büyük bir ordu ile saldırmış. Kral son bir ümitle eli silah tutan bütün gençleri askere çağırmış. Köye gelen görevliler, ihtiyarın kırık bacaklı oğlu dışında bütün gençleri askere almışlar. Köyü matem sarmış. Çünkü savaşın kazanılmasına imkân yokmuş, giden gençlerin ya öleceğini ya esir düşüp köle diye satılacağını herkes biliyormuş.
Köylüler, gene ihtiyara gelmişler.
"Gene haklı olduğun kanıtlandı" demişler. "Oğlunun bacağı kırık, ama hiç değilse yanında. Oysa bizimkiler belki asla köye dönemeyecekler. Oğlunun bacağının kırılması, talihsizlik değil, şansmış meğer."
"Siz erken karar vermeye devam edin" demiş, ihtiyar. Oysa ne olacağını kimseler bilemez. Bilinen bir tek gerçek var. Benim oğlum yanımda, sizinkiler askerde. Ama bunların hangisinin talih, hangisinin şanssızlık olduğunu sadece Allah biliyor."


"Acele karar vermek, insanın bir olay hakkında hızlıca karar vermesi, onun hakkında belkide gerçeği yansıtmayacak iç yorumu oluşturur. Bu da olayın sonucu anlama yeteneğini zayıflatır. Denemeler sonucunda kendini başarısız olarak yorumlamak hikayedeki köylülerin ihtiyarı yorumlaması gibidir. İç muhasebemiz, dışardaki olaylari kendini en az şekilde üzecek şekilde yorumlayarak haklı ya da haksız çıkarma eğilimi vardır.  Başarı ya da başarısızlık sadece bizim iç yorumumuzdur"

2 Ekim 2015 Cuma

Başarı mı mutluluğu getirir yoksa mutluluk mu başarıyı?

Konu başlığımız biraz tavuk mu yumurtadan yumurta mı tavuktan çıkar gibi oldu ama gerçekten şunu sormak istiyorum başardığımız için mi mutlu oluyoruz yoksa zaten mutlu olduğumuz için mi başarı kapıları bize aralanıyor?

Uzun yıllardır birçok kişisel gelişim kitabında ve bilimsel araştırmalarda başarıyı mutluluğun kaynağı olarak ele almışlar ta ki pozitif psikoloji yönünde araştırmaların sayısı artana kadar. Mutluluk, motivasyon, başarı üzerinde yapılan birçok araştırmada özellikle çalışan işveren ilişkilerine bakıldığında ödül bazlı motivasyonların başarıya götürmede çok etkin olamadığı görülmüş. Şu an birçok işletmede halen ödülle dayalı başarı şartlaması yapılmakta. Ama sopanın ucundaki havuç bilinenin aksine çalışanı bu iş için daha fazla güdüleyememekte ve hatta başarısızlığa yol açabilmektedir. Eğer benim gibi satış odaklı bir şirkette çalışıyorsanız mutlaka her yıl için size ayrılmış bir satış kotasıyla karşı karşıya mutlaka kalmışsınızdır. Hatta bu kota hedefine vardığınızda mutlu olacağım cümlesini söylemiş, kotayı doldurduğunuzdaki takdir edileceğim hayalini mutlaka yaşamışsınızdır. Ama durum şunu göstermektedir ki siz bu sene örneğin 100 birim olan kotayı doldurduğunuzda kimse size aferin seneyede 100 birim olsun demeyecektir. Bir sonraki yıl bir bakmışsınız olmuş hedef 140 birim.. Peki sonuç nedir? Sonuç, sürekli sopanın ucundaki havucu yakalayarak mutlu olacağınızı düşünerek geçirdiğiniz yıllar, belli bir süre sonra motivasyon eksikliği ve bunu takip eden mutsuzluk. Yani bu örnekte de gördüğümüz gibi mutluluğu sürekli bir şeylere bağlarak, kendimiz dışındaki dış faktörleri kendimize mutluluk şartı koşarak mutluluğumuzu sürekli erteliyoruz.

Demekki mutluluğun belki en temel şartlarından biri, mutluluğu,  kendi iç dünyanız ve hayalleriniz dışındaki dış faktörlere bağlamamak. "Bu sınavdan 100 alınca çok mutlu olacağım", emin ol başka sınavlarda olacak ve onlar içinde aynı cümleyi kullanacaksın. "Şu evi alınca mutlu olucam", o evi aldıktan sonra yine başka şeyleri almak isteğiyle mutluluğunu yine alacağın şeye bağlayacaksın. "Şu 10 kiloyu da vereyim acaip mutlu olacağım" bi bakmışsın sen 10 kilo vermeyi hayal ederken 5 kilo geri almışsın ve 10 kiloyu veremeyip üstüne 5 kilo eklendi diye yine mutsuzsun.


Peki ne yapmalıyız? Hayatımda bu kadar sorun varken nasıl mutlu olacağım dediğinizi duyar gibi oluyorum. Bilimsel yönü ne kadar geçerli bilmiyorum ama benim son zamanlarda sıklıkla kullandığım bir yöntem var. Hayal etmek :) Bütün gün hayal ederek gerçeklikten kaçın demiyorum. Hayatınızda sizi üzen hangi şart yada durum varsa onu kendi istediğiniz yönde geliştiğini, sizi mutlu edecek sonuçla hayal edin. Ama ne zaman :) gece yatmadan önce ve sabah yatağınızdan kalkmadan bunu yapmalısınız (çünkü bilinçaltı frekanslarımıza erişebileceğimiz en uygun dilimler bu saatler görülüyor). Biz hangi yönde düşünce yaratırsak ve bunu düzenli olarak tekrar edersek beynimiz onu gerçekleştirmek için yeni bir kanal açıyor. Yani zor şartlarda olumsuz düşüncelerimizin neden gerçekleştiğini ve mutsuz olduğumuzu düşünürsek bunun olumsuz düşüncelerin üstünden defalarca geçiyor olduğumuzdan kaynaklı olduğunu görebilirsiniz. Şu an kimin söylediğini hatırlayamadığım çok güzel bir söz var aklımda: "Negatif bir beyinle pozitif bir hayat elde edemezsin". Demekki bol bol olumlu düşünüyoruz, hayallerimizin gerçekleşmesi için güzel güzel hayal ediyoruz veeee mutluluk bizim oluyor ve ardından başarı,şans ve fırsatlar bizimde kapımızı çalıyor :)

1 Ekim 2015 Perşembe

Koccaman bir Merhaba..

Yeni bir başlangıç, yeni hayaller ve yeni umutlar..

Kendi kendime kaldığımda birçok kez;  "neden yazmıyorsun, senin gibi aynı yollardan geçen insanlar mutlaka vardır, yaz paylaş, sen nasıl aydınlanıyorsan çevrenide aydınlat" gibi cümleler artık çok fazla içimde yalkılanmaya başladı. 2012 yılında yapmış olduğum işletme yüksek lisansı sonrası artık hayata farklı gözlüklerden, farklı açılardan bakmaya başladım. Bu dünyaya gelmemde mutlaka bir amaç olmalıydı ya da belki de benim amacım amaçsız yaşamaktı. Kendimi, yaşamı, hayatı, olayları bu şekilde sorgulamaya başladım. İyiki de başlamışım :)

Artık burdayım, paylaşmak için burdayım, motivasyon için burdayım :) Benimde içinde bulunduğum o büyük grup gibi mutluluğun kaynağını bulmak için burdayım.. Pozitif psikoloji, mutluluk, başarı, kilo verme, motivasyon yeri gelecek hayata dair her konudan bahsediyor olacağız burdan. Burası yıllardır özlemini duyduğum yazma arzumun hayat bulduğu yer, hayallerimin gerçekleşeceği yer :)

Eeeee o zaman koccaman bir Hoşgeldiniz ;)